skip to Main Content
Ruh Paktı

Ruh Paktı

Soluk tenin ve gözlerinin altındaki morluklar beni düşündürüyor. Gündoğumu diyorum, ifadesiz bakıyorsun. Anlar gibi sallıyorsun kafanı. Anlamıyorsun! Başka bir yerde olmayı diliyor mu? Sorsam mı? Boşver. Çok duygusalım bugün, üşüdüğümü sanmam bu yüzdenmiş.

– Ne diyordum doktor hanım? Gündoğumu. Kışın ortasındaki bahar gibi. İstediğim her şeye sahibim. Tüm bunlar bana bahşedildi. Karşımdaki, bu kelimeyi seviyordu. Karşılıksız olduğunu düşünmenizi istemem. Her ayın ilk salısında bir ruh verdim ona. Böylece bu düzen kusursuz devam ederdi ve ben gözler önündeki varlığımı sürdürebilirdim.

Sana komik gelmiş görünüyor. Benim içim almıyor artık. Kuş yeminden bir gömlekle süzülmek istiyorum. Boşlukta… Uçurumun kenarında yeniden hayal kurarken ayağım da kayabilir. Anlamıyorsun!

– Adı, ruh paktı doktor hanım. Yaşamımın geri kalanının neye benzeyeceğini bildiğim bir yoldu. Elimi cebe atıyorum, tam takır bir buzdolabı gibi. Mis kokulu şaraplar, kızıl dudaklar ve tam anlamıyla büyülenmiş gözler. Onlar için en iyisi olduğuna inandırıldıkları bir köleler topluluğu. İnanın bana!

Paktı bozdum. Aralığın ilk salısıydı sahi. Parmak uçlarım uyuşuyor. Bir adam takılmıştı gözüme. Şimdiki gibi kurumuştu dudaklarımı

– Bir adam takılmıştı gözüme. Paktı bozduğum geceyi anlatıyorum doktor hanım. Sıkıntısı, yüzündeki alaycı gülüşten belliydi. Yanındaki çenebaz kadından ve bilinmezliklerden yorulmuş gibiydi. Kurtaracaktım onu! Sıkılmıştım artık ve bozacaktım bu paktı. Varlığımı gitgide sorguluyor ve o kadar ki yok olmaktan bile korkmuyordum. Paktı bozdum, bozmak istedim.

Yalan söylüyorum! Adamın, yanındaki kadının saçlarını sevişinin sıcaklığını, şakaklarımda hissediyorum hala… İçimdekilerle buluştuğum İnci Durağını anlatmış mıydım sana? Kafam sürekli aynı konuya takılıp duruyor. Sanki her anımı yeniden yaşıyorum. Bu, beni daha az rahatsız ediyor ve sen karşımda solmuş bir çiçek gibisin. Gitmek istiyorum! Karşımdaki boş tarlaya işeyen köpeğin yanına, her şeyin başladığı noktaya. Kesinlikle başlamamasını dilerdim.

– Bozmak istedim doktor hanım. Tüm bu düşün bitmesi için algılayabildiğim her şeyden yardım diledim. Kolay olmadı. Başladığı günü anlatmış mıydım size? Bilin isterim ki; oldukça uzun bir hikaye. Anlatabildiğim kadar anlatmak isterim. Çünkü üşüyorum ve sıkıldım. Hava serindi, aylak aylak dolaşıyordum. Elimdeki, paketlenmiş mandalinalı tartın ağzımda bıraktığı kimyasal tat keyfimi kaçırmıştı. Elimle yokladığım hafif nemli toprağa oturdum. Soğukluğu hoşuma gitmişti. Başımın dayanılmaz ağrısını, gün doğumuyla bastırıyorum. Hiç doğanın uyanışını hissettiniz mi doktor hanım? Hissetmemiş gibisiniz. Kafam yine aynı konuya takılmıştı. Ben basit biriyim. Varlığımın, bırakın kalabalıklar içinde hissedilmesini, evdeki kedim bile önemsemiyordu beni. Sıkıntılı tırnaklarla kazınmış , beyaz örtülü masalara çalıyorum. Her daim tokuşturulan kadehlere, sesli gülüşmelere, iç çekişlerine ve ucuz parfüm kokularına çalıyorum. Midem bulanıyordu. Var mıyım yok muyum, belli değil! Görünen ve var olan ben olmak istiyordum. Basit biri olmak istemiyordum artık. Benliğim ve müziğim keşfedilsin, tasasız bir hayat benim olsun istiyordum. Tüm bunların yeterli olabileceğini düşünen bir aptaldım işte. Ben yoksam hiçbir şey yoktu. Baştan beri yanlış anlamıştım her şeyi oysa. Çok geçti… Karşımdaki köpek, boş tarlaya işiyordu. İçimdeki beni gitgide dürtmeye başlamıştı. Sonra ne oldu pek anımsayamıyorum ama elimi uzatsam dokunabileceğim şekilde karşıma çıktı. Sana istediğin her şeyi verebilirim, hayalini kurduğun tüm bu hayat algılayamayacağın kadar kısa sürede senin olur gibi şeyler zırvaladı. Karşılığında benden her ay bir ruh istedi. Sıkılmış ve perişan bir halde yalnız kalmış ruhlar. Düşünmeme gerek bile yoktu. Küçük bir bedeldi işte. Küçük bir bedel olduğunu düşünmüştüm. Ona vereceğim tüm ruhlar kurtarılmış olacaktı. Tabi ki kabul ettim doktor hanım. Kabul ettim ve artık içime çektiğim hava bile kaderin orospu ellerinden bana sunuldu. Kusura bakmayın lütfen.

Bakma bana öyle! Sana nasıl anlatabilirim ki? Bir bütünü oluşturan tüm bu olgular, tek seferde çalındığında diye devam eden afili cümleler kurabilirim istersen. Ne kadar çok mutlak kelimesi kullanıyorsun! İçimdeki kızgınlık, beni titretiyor, köpek karşımda işiyor, her şey yeniden başlıyor, zaman duruyor. Ağzımdaki kimyasal tat, keyfimi kaçırıyor. Gitmek istiyorum ben! İnan bana, umurumda değil söylediklerin.

– Çok uzun zaman sonra sıkıldım işte. Ama bir şeytanla anlaşma yapıyorsanız eğer, başlangıcın sonu hiç tahmin ettiğiniz gibi olmayabilir. Bir gün düşünürseniz, önce aynaya bakmanızı isterim. Ona verdiğim tüm ruhlar benim içimde şimdi. Anlıyor musunuz? Kurtarılmış sandıklarım benim beynimde tutsaklar şimdi. Ve sesleri hiç kesilmiyor. Kalabalıklar –çok kalabalıklar- ve güneşi özlüyorlar doktor hanım. Bir pisliğim ben. Tükürebilirsiniz suratıma. Deli olduğumu söylemeyin, ben kokuşmuş bir pisliğim. Size perdede yüzen balinaları da anlatmak isterdim. Baş ağrımın çaresizce bitmesini beklediğim geceleri, evimin her bir köşesinde, her bir parçası tozlanmış enstrümanlarımı. İçimdekilerle buluştuğum İnci Durağını. Hepsini anlatmak isterdim fakat çok yorgunum. İntihar düşünceleri geçiyor kafamdan. Durduruluyorum. Ölmekten bile korkacak kadar acizim şimdi. Sizi anlamak istiyorum doktor hanım, sizi anlayabilirim. Siz hep anlıyorsunuz fakat şu anda gitmek istiyorum. Bilmenizi isterim ki; satılmış bir bedenle, satılmış bir ruhun arasında mutlak(!) farklılıklar olabilir. Görüşecek miyiz yeniden?

Gizem Akın

Gizem Akın

gizem@sekkahve.com

Back To Top