Gök gürlüyordu. Gittikçe artan mutsuzluğumuza bir tepkiydi sanki. Kendinize gelin tepkisi. Size eşlik ettiğim zamanlardan geçin. Ayağınızı uzatın ve bir de kendiniz dinleyin. Bilemiyorum. Onlar da bilmiyor. Onlar ve ben. Biz, 4 kişiyiz. Biriyle yağmurlu bir akşamüstü durakta otobüs beklerken tanıştım. Yıllar önceydi. Diğer ikisiyle bir denizde yüzerken. Bu da yıllar önceydi. Uzun zamandır beraberiz, aynı evde yaşıyor, aynı şeyleri yiyoruz. Farklı şeyler çalıyoruz. Ve her daim düşünüyoruz… Aynı amaca hizmet eden insan kişileri. Heyecanlanan. Çok heyecanlanan. Her yitirildiği zamanda gerçekleri konuşamayacak kadar empat insan kişileri.
Gök gürlüyor. İçi boş kavramı tam da şu an idrak ettiğimiz noktadayız. Hepimiz zaman zaman gerçek beni, bir başka ben ile örtüyoruz. Popülaritenin peşinde koşmanın ve popüler olup olmamanın ne kadar içi boş kavramlar olduğunu, önemli olanın yaptığın şeyden keyif almak olduğunu bilmiyoruz çoğu zaman. Keyif! Neye gerek var ki başka? Bilmiyorduk. Noez, duvarı çatlatıp dışarı çıkacak bir yol arıyor kendine…
Bazen diğer ikisi gidiyor. Birkaç gün sonra geldiklerinde onları özlemiş oluyorum. Şimdi. Şimdi her üçü de gök gürlemesinden garip bir haz alıyorlar. Uzaktan, bütün farkındalığımla, uzaktan seyrediyorum onları. İşlediğimiz suçun ortaya çıkmaması için yüzümüze sahte bir ifade takınmak, hayali bir maskeyle yaşamak zorunda kalıyoruz…
Dışarı çıkacak bir yol bulmanın bir adım gerisindeydik ve hiç konuşmadan eşyalarımızı toplamaya başladık. O, ben ve diğer ikisi. İnsanı dehşete düşüren korna seslerinin ve kokuşmuş gri asfaltların olmadığı bir yerden. Düşüncelerimizde… Düşüncelerimizde boğulmadan koşarcasına uzaklaştık sanki.