Kendimiz üzerinde çalışırken yani kendimizi “daha çok insan” yapmaya çalışırken her zaman ama her zaman merhamet noktasından başlamalıyız. Bu bazılarına basit ya da polyanavari gelebilir ama aslında yapabileceğimiz en güçlü şeylerden biri. Sağlıklı ve uzun süreli değişim her zaman nefretten değil sevgiden gelir.
Alkışlar… Şakşak şak… Öylece sahnede duran adama baktım. Yüzünün ifadesi hiç değişmemişti. Son sözlerinin dinleyenlerde yarattığı etki umurunda değildi sanki. Evet. Merhamet noktası. Bana her zaman hüzünlü gelir. Merhamet.
Bir değişime ihtiyacım var. Uzun süredir var. Karım beni terkettiğinden beri. Kadın neşeli. Var ya karım. Bir sigara durur ağzının kenarında. Adını hatırladım sigaranın. Kadın uzattı. Neşeli. Gitmesi lazım. Gitti.
Uzun süredir bu değişime bırakın ayak uydurabilmeyi değişimi ucundan yakalayamadım. Bütün hücrelerimde yaşayan, adını koyamadığım o tiksinç duyguyu söküp atamadım. Çok uzun zamandır hala berbat bir adamım.
Kravatımı biraz daha gevşettim, ceketimi elime aldım ve salondan ilk çıkan ben oldum. Merdivenlerden inerken bir çocuk gülümsedi bana, gözlerimi kaçırdım.
Son zamanlarda yaşadığım karmaşayla baş edebilme yöntemlerim, hayatımı içinden çıkamadığım bir labirente dönüştürüyordu. Sevgi, sev. Sevil. Diğerlerinin ihtiyaçlarını aklında tut. Sev. Kabul et. Yarışma. Öç alma. Sevil. Gül. Altın kuralı takip et. Et et. Yap yap.
Doğru bir yolda mıyım bilmiyorum ama kurtulmaya çalıştığım kötü taraflarımı öldürmeye çalışırken ya içimdeki sevgiyi öldürecektim ya da kendimi
1- Her zaman kendi yolundan gitmeyeceğini kabullen.
Kapıdan çıktığımda nefes nefeseydim. Hala kaçıyordum. Bir çocuktan bile. Güneşli havanın tadını çıkaran şu çok mutlu insanlardan. Bütün güzel denilen her şeyden… Kendimi karşı yoldan geçen koca bir kamyonun önüne attım ve yol beni nereye götürürse oraya gittim. Belki binlerce kilometre uzaktaki başka bir ülkenin bambaşka şehrine. Atamadım! Ben doğdum. Nefretin ve korkunun aynı anda yaşandığı tek yerde doğdum. Ne kadar kaçarsam kaçayım tam içindeyim o hayatın.
2- Sağlıksız davranışa göz yummaya aynı zamanda bunu içselleştirmeye ihtiyacımız yok.
Kapıdan çıktığımda kendimi yolun karşısındaki bara attım. Bedenimi alıp, barın en leş, en kuytu köşesine götürüp kolumu öptüm. Damarıma ince bir iğne ucu soktum. Hemen gözlerimi kapattım ve tüm benliğimi o siyah boşluğa bıraktım. Öylece bıraktım. Gülümseyebildim sadece ve gözlerim o siyah boşluktaki parlak ışığa yapıştı. Bakmakla yetindim.
3- Egoyu bir kenara atmanın bilmem kaç yolu.
Egomu öldürmeye çalışırken, bulmaya çalıştıklarımı da yok edeceğim ve en sonunda delireceğim. Delirmeyeceğim. Ya da delireceğim. Bardan çıktım ve eve gittim. Perdeleri açtım. Camın önündeki çıplak ağaca baktım. Her gece gibi… Bugün dolunay yok ama ben varım. Kravatımı çıkardım ve yatağa bakıp kendimi öldürmeyi düşledim. Her gece, bütün geceler gibi. Ertesi gün uyandığımda aynı yerdeydim.
Şakşak şak. Öğretilerini Buda, İsa, Teresa, Freud, Gandhi ve daha fazlasından örnekleri dokuyarak dikkatli ve geleneksel kullanır. Karşınızdaa… Şakşak.
1- Fazla söze gerek yok.
Bakın bu ilgimi çekmişti işte fakat salondaki klima boğazımı kurutup beni öksürtüyordu ve tüm o sessizliğin içinde öksürdüğüm için kendimi çok rahatsız hissediyordum. Sadece öksürüyorum oysa ki. Öksürüğüm alkış seslerine karıştı. Duyamadım. Fazla söze gerek yok evet. Kravatımı gevşettim ve salondan ilk çıkan ben oldum. Öksüre öksüre…
Biraz yürüdüm. Sidik kokulu sokaklardan geçtim. Bir kadınla tanıştım. Seviştik. Parasını ucuz bir otelin, çürümüş yatağına bıraktım. Biraz daha yürüdüm. Yırtık pantolonlardan, briyantinli saçlardan, mor göz altlarından geçtim. Birileri bana vurdu neden bilmiyorum ama vurdu. Gece oldu. Eve gittim. Perdeleri açtım. Camın önündeki çıplak ağaca baktım. Bugün yıldızlar, bugün dolunay. Arkamı döndüm. Yatağa bakıp kendimi öldürmeyi düşledim. İçimi deştim, dumanlar çıktı. Her yere, beyaz gömleğime kan bulaştı. Öldürdüm. Her gece.
Terkedilmiş. Başkaları için, hayatında olan ve onu seven tek kişi için bile endişe duyamayan bir adamı. Neden evlendiğini her gece sorgulayan, şu güya güzel denilen yerde düşünecek tek bir kötü şey bile kalmadığında canını acıtan bir adamı. Dolabında sıralı beyaz gömlekler olan 42 yaşında bir adamı, her gece öldürmeyi düşledim. Şu çıplak ağaç, kokuşmuş ve rengi solmuş perdelerim. Hepsi bıktı benden. Dünya bıktı. Karım kapıdan çıkarken gözlerinin derinliklerinde bir şey görmüştüm. O geceden sonra uzun bir yolculuğa çıktım. Öldürmeye. İyi ya da kötü taraflarımı…
Vazgeçemediğim her şey için o son pasta dilimini hep kaptırdım. Daha mı iyi oldu? Her gece kimi öldürdüm ben?