Sergi
Senin bütün anların eşsiz bir parçaymış gibi ama gidip konuşmayıp sevmediğin bir çiçek, sarılmadığın ağaçlar, kafanı kaldırıp bakmadığın gökyüzü gibi değil. Saklan!
Canavarsız, belirsiz yansımalara ve renk lekelerine indirgenmiş, o birkaç adımlık düş yumağını yazmak istiyorum.
Yaz ortasına doğru, sabahın hafif pusunda doğa uyanıyor. Bütün dikkatimi düşüncelerime ve heyecanıma vermiş, havada geziniyorum. Güneş ışığı nazikçe içime sokuluyor. Sen, dudak kıvrımımın bittiği yere o nefes kesen öpücüğünü konduruyorsun. Deniz ruhuma eş, dingin… Günün gözle görülmez hareketliliğinde, uygarlığın hafif kıpırtıları başlıyor. Ayağa kalkıp yavaş yavaş yürüyerek suya bırakıyorum kendimi. Suyun yüzeyine vurmuş çakıl taşları gibi, gezgin bir ruhla bakıyorum göğe ve sen bana uzaktan gülümsüyorsun.
Yeterince romantik bir düş yumağı oldu mu?
Baharı hatırlatan hafif serin, esrarlı bir gece gibi, her yere benimle geliyor. Sesim kesilene kadar bağırsam da gitmiyor. Dev bir fasulyeye benziyor, ağzı ve gözleri olan siyah, dev bir fasulye… Benzeri görülmemiş çağlarda bir imparator olarak başlasaydı yaşama, böyle mi olurdu? Ama yağmur yağdığında yağmur vardır, yıldız parladığında yıldız, olması gereken değil olan neyse o vardır. Farklı olacağı için değil, hep var.