Ben doğduğumda annem çok ağlamış, babam anlatırdı. Doğru veya yanlış, uzun kısa. Sevinçten ya da üzüntüden, bilemiyorum. Bildiğim, yanlış yolda yürüdüğüm. Yani bence. Sistematik dünyanın, özgürlüğüne susamış –öyle zanneden- bir bireyi olarak o engebeli yolda yürüdüğüm. Aslına bakarsanız böyle afili…
Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktığında, sanırım kış ortalarıydı. Ne kadar zamandır aynı gökyüzünün altında yaşadığını çok zor hatırlıyordu. Zaman, kelepçelerini çıkarıp gideli baya olmuştur. Tam da durduğu yerde, bu varış noktasında kusma hissiyatı bitmişti. Aynı noktada. Aynı ucuz barın önünde. Aynı…
Her sabah yürüdüğüm bu uzun koridorda, iki yıldır, saat tam 08.22’de. 2. adım ellerini yıka. 4. adım vs. Bütün bir sırada zihinlere hapsolmuş benlikler. Duygusal çıkar güdümü diye anımsadığım o insan bellekleri. Köleliğe bağlanan efendilikler ya da duygularımıza yüklediğimiz değişen…
Yaptığın her iyilik, gökyüzün, tutsak olduğunu hissettiğin, aynaya her baktığında yüzüne yansımış biraz yorgun iyiliğin, karamsar yanlış olur, kötümser olmayı dilediğin bazen, güven vermeyen ama mutlak kararlı, aslında her zaman güven vermeyen.