skip to Main Content
İçinden

İçinden

Sevgili arkadaşım Gizem’in kaleminden…

“Gece yavaş yavaş geliyor.

İniyor.

Çukur yerlere dolmağa başladı bile.”

-Bilge Karasu

 

 

“Bıraksam kendimi…” dedi, “Bıraksam, peşi sıra alıp götürür mü beni de? Bir rüzgarın koynuna girer gibi girsem koynuna, bir nehir boyu sürükler mi? Katmanları yaprak yaprak ayrılırken bir fısıltı içinde saklayıp da … ”

Düşündü sonra:

“Ama benim adım bal böceği… ”

 

Henüz bilmiyordun bunu. Hiç o kadar yakından bakmamıştın ona.

 

Bedeninin salınışını izlerdin. Kalabalıklar arasındaki yürüyüşünü… Parmaklarının hafif dokunuşlarını, topuklarının pembeliğini ve gülerken gözlerini hafifçe yere çevirmesini izlerdin. Ah o kalbinin ritmini bozan gamzesi. Güldüğünde… Angela… Kirpiklerinin arkasına saklandığın günlerin birinde Angela demiştin ona. Omuzlarının üzerinde taşıdığı parıltıyı bir tek sen görebiliyordun.

 

Uğultular içindeydi Angela. Sesler, ışıklar, dokunuşlar içindeydi. Ona ulaşmaya çalıştıkça karşına bacaklar, kollar, vücut parçaları çıkıyordu. Öyle çok dokunuş vardı ki etrafında. Aşamıyordun, gidemiyordun. O uğultu denizinden geçemiyordun bir türlü. Her adımda, çarptığın bedenler eriyor, yüzler birbirine karışıyordu. Ağızlar kapkara boşluklara dönüşüyor, tüm sesleri yutuyordu. Kokular ve tatlar birine karışmış, gözle görülür olmuşlardı. Ayaklarının altından cıvık cıvık akıyordu dünya. Civa içinde küçük nefes kabarcıkları çıkartarak ilerlemeye çalışmak demekti Angela’ya ulaşmaya çabalamak.

 

Yapamadın. Kaçtın. İnsanlardan, ışıklardan ve binalardan uzaklara. Yeşilin en koyu tonuna. Nemin ve yosunların yuvasına. Huzurluydu. Meşenin kovuğuna sığındın. Beklemeye başladın.

 

Angela, geldi senin için.

 

Ormana dokunarak, havayı koklayarak aradı seni. Sen sadece dinledin. Yaprakların arasından sızan rüzgarın melodisini, gece hayvanlarının uysal nefeslerini, Angela’nın ayak bileğindeki zillerin sesini. Çıplak ayaklarıyla gezindi nemli toprağın üzerinde. Ormanın kuytusunda buldu seni. Kovuğundan çıkardı. Bembeyaz kesilmiştin. Yapış yapış ve aç. Akrep dolunayın sırtına tırmanmıştı o gece. Gelincikler uykudaydı. Solgun.

 

Angela geldi senin için. Bir buğu gibi duruyordu karşında. Tek bir kelimeyle havaya karışacak bir büyü gibi.

 

“Bıraksam kendimi ona…” dedi içinden. Düşündü sonra; “…ama benim adım bal böceği.”

 

Gözlerini yere indirmişti, gamzesini sakınarak.

Bir soru vardı aklında, henüz oluşmamış. Dudakları boşluğa kanıyordu.

 

“Boşluğa, boşluğa, boşluğa

senin boşluğuna

ve boşluğuna kanıyor kelimeler”

 

Bir şiirden arta kalandı bu. Öğütülüp geri çıkartılan. Bir posa. Dönüşmüş. Değişmiş. Kanırtmış. Kanatmış. Tanıyamazdın artık o şiiri. Bu, artık şiiri…. Bırakmalıydın bu şiiri.

 

“Bıraksam…” dedi içinden Angela, sen duydun bunu.

 

Ormanın boşluklarından yansıdı sana. Boşluklarına sızdı, bir katran gibi yapıştı benliğine, sen onu böceğin balı sandın.

 

“Ben…” dedi kadın, “Belki de bir ateş böceğiyim.”

 

Gözlerini kapadın o anda. Angela sokuldu sana, yasemin çiçeklerinin tazeliği ile.

 

“Damarlarında kan yerine ateş dolaşıyor senin.”

 

Gözlerini açtın.

 

“Yak beni.”

 

Hiç bu kadar yakından bakmamıştın ona.

 

Hissiyatının derinlerinden soğuk zemine damlıyordu Angela’nın içindeki katran.

Bilemezdin.

 

Gelecekti sana. Bildiğin, bilmeyi arzu ettiğin yegane şeydi bu. Gecenin içinden geçecekti, onun için var ettiğin o ormanın içinde “Bıraksam kendimi…” diyecekti.

 

Saçlarını çekecektin yüzünden, gözlerini bulacaktın, kalacaktın orada, ölecektin orada.

 

Ah!

 

O düşünüyordu. Sen duyup o düşünceleri alıp bir hayale çeviriyordun. Akrep zehrini akıtıyordu. Dolunay’ın altında Angela’nın simsiyah ayak izleri tüm ormanı kaplıyordu. Ormanı, seni, içini…

 

Hışırtılar ve minik kıpırdanışlar, sürünerek ilerleyen tuhaf varlıklar, dalların ayak altındaki çatırtıları, kabarcıklar ve hırıltılı bir nefes. Sonra sessizlik. Ah! Sessizliğin geceyi bıçak gibi kesiyordu.

 

“İki kahkaha arasında bıçak gibi kesen geceyi…”

 

Başka bir şiirden arta kalan kaplıyordu ormanı, seni, içini…

 

Angela buldu seni. Ormanın kuytusunda bir buğu gibi durdu karşında. Büyü gibi… Neyi arzuladıysan düşündü hepsini.

 

Katmanların yaprak yaprak ayrılırken, bir fısıltı içinde duydun tüm o düşünceleri.

 

Düşüncesi bir hayaldi, fısıltıyı bir şiire çevir şimdi.

 

 

GİZEM OZAN ASLAN.

Gizem Akın

Gizem Akın

gizem@sekkahve.com

Back To Top