skip to Main Content
Sanki

Sanki

Koca bir çukurun içinde belki kuyunun. Elle tutulur acımasızlıklara uyandırıldık. Saçmalıklara. Derdi neydi ki? Onun. Onun bunun şunun. Hangi istasyonda bırakmak isterdiniz? Hangi kuşla yollamak isterdiniz? Hangi suya, karanlığa, toprağa. Saçmalık. Uçmak. Hep böyle miydi? Yani sanki.

Bir yudum daha alayım biramdan. Almadan önce yeniden anımsamalıyım, elimle yok etmeliyim. Kovmalıyım. Şöyle bir baktım etrafıma. Geri dönmeliyim dedim. Aldım son yudumu. İlerledim buzdolabına. Açtım. Devamını anlatmayayım. Geçen rüyamda dokunuyordum gökkuşağına ellerimle. Belki geçen gece değil. Az önce. Saçmalık. Gülerek girince içeri. Şaşkın gözler. Ne oldu yahu? Sanki hep gülmüyor muyuz? Deli gibi. Zaten deli. Duman altı olmuş burası camı açalım da temiz hava girsin içeri. Zıp zıp. Hop hop. Durun. Bakın, konu farklı yerlere gidiyor. Kapatalım camı. Gidin siz de. Kapıyı çekin. Sonra patates kokulu kedi girmesin içeri. Kedidir. Hep kedi. Söylerim. Sevsene sen de. Bak biram da bitiyor. Canım ağaçların içinden geçmek istiyor. Ağaçlar ve benler. Ben de”gidicem”

Gizem Akın

Gizem Akın

gizem@sekkahve.com

Back To Top