skip to Main Content
Ruhun Karanlık Gecesi

Ruhun Karanlık Gecesi

Süre gelen karanlıklarımın ardından, yüksek, çok yüksek bir binanın  tepesinden bakıyorum. Yüksek, gri ve ruhsuz. Çok başarılıyım. Başarılı! Neyin başarısı? İronik bir biçimde Tanrıyla bezenen bir başarı mı? Para, bu dünya, öbür dünya mı? Ama bütün karanlığına rağmen dünyanın, yaşamaktan ayrı tutulamayan.

En büyük başarısız benim. Hayatımın her anında, yanlış boyutlarda, yanlış yönlerde ne aradığımı bilmeden yaşadım. Aramaktan hasta oldum. Aradığımı tanımadan.  Aşağıya bakıyorum. Başım dönüyor. Bisikletler geçiyor. Haykırıyorum. Belirsizliğin çığlığını bastırmaya çalışır gibi. Arabalar geçiyor. İnsanlar geçiyor. Renksiz şemsiyeleri. Korkak. Öyle bir andayım ki, bir uçurumun üzerinden sıçramam gerekiyor sanki. Yağmur yağdı yağacak…

Sonu olmasından çekindiğim, hiç tükenmeyecek sandığım arayışlar. Bedenimde dokunduğum her yer acırken, parmağıma bakmadığım arayışlar. Aramaktan hasta oldum. Hayat, fazla kafa yormadan, idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitirmeye devam ederken. Kafamın içi koca bir delik. Bir kara delik. İçine sürekli bir şeyler atıyorum. Hepsi kayboluyor. Hiçbir şey onu dolduramıyor. Dolduramadı. Hepsi kayboldu. Doyumu bırakın hissettirmesini, hiç ulaşamadım. Doyuma yaklaştırmadı bile. Attığımı zannettikçe boşaldı. Hiçbir şeye sahip olamadım. Hiçbir şeye sahip değil miyim? Yanlış! Yaşadığım anlar benimdi. Ararken kaybettiğim her anım.  Anlar. Sadece bir an. Islanıyorum…

Aşağıdaki kalabalık yukarıya bakıyor, insanı çılgına çeviren kalabalıktan uzakta, benim çaresizliğime. Acınası halime. Evet, alay etmekte özgürsünüz. Bir çocuk. Kalabalık kaçar gibi koşarken, o ıslandıkça gülüyor. Bir kadın. Çocuk el sallıyor önce. Yağmuru, sanki kucaklar gibi tutup, kendi etrafında dönmeye başlıyor. Kadın gözlerini kapatıyor yukarıya bakarken. Çamurun içinden çıkıp, çamurlu suyun yüzeyinde çiçek açan bir lotus çiçeği gibi. Aradığı şeyi bulmuş gibi. Etrafındaki maskelerden sıyrılmış, salt gerçekliğiyle… Beni görmüyorlar, sanki çok, en tepede, çok tehlikeli bir şekilde durmuyormuşum gibi. Beni umursamıyorlar bile. Ürküyorum…

Midem bulanıyor, gün akşama, akşam geceye dönüyor. Kendimi geriye doğru atıyorum. Anılarımın her biri belleğimde canlılığını koruyor, geçip gidiyor. Medusa, kurbanlarını taşa çeviriyor. Geçip gidiyorum. Bir el konuyor omzuma, ardından çığlıklar. Tozlu bir evin, küf kokulu duvarlarına çarpan acı çığlıklar. Çalıların arasından geçiyorum. Üstümdekiler yırtılıyor. Bir papağan, renkli, cesur. Kayboluyorum sonra. Sıçrıyorum. Sis çökmüş karanlık bir ormanın içinde, kapanmış kapılardan geçiyorum. Karanlık bedenlerden. Yanmayan bedenlerden geçiyorum. Koşuyorum. Ayağım sert bir taşa takılıyor. İleriye atıyorum kendimi. Arabalar geçiyor. İnsanlar. Renksiz şemsiyeleri. Lavanta kokusu geliyor burnuma. Bir çocuk gülümsüyor. Gün yeniden doğuyor…

Gizem Akın

Gizem Akın

gizem@sekkahve.com

Back To Top